Fantastik kurgu denilince akla ilk gelen yazarlardan biri şüphesiz Ursula K. Le Guin. En sevdiğim yazarlardan biri olduğunu da belirteyim. Olmaz denilenin olabileceğini gösteren, bunu yaparken de eleştirel yaklaşmayı çok iyi başaran bir yazar kendisi. Le Guin, farklı konular ve farklı kurgular ile okuyucularının karşısına çıkmayı seviyor. Bu yazıda yazarın rüya konusunu kendine has üslubuyla işlediği “Rüyanın Öte Yakası” adlı eserinden bahsedeceğim. Yazarın daha önce okuduğum “Dünyaya Orman Denir” isimli kitabında da rüya ya da oradaki adıyla düş görme önemli bir konuyken bu romanda ise doğrudan kurgunun ana teması olarak karşımıza çıkıyor.

Çoğu zaman uyandıktan sonra hatırlamasak da uykumuzun belirli bir bölümünde rüya görüyoruz. Gördüğünüz rüyadan sonra ertesi gün kalktığınızda tüm dünyanın rüyanızda yaşanan olaylara göre yeniden şekillendiğini, farklı bir gerçekliğe göz açtığınızı düşünün. Yani rüyanızda tüm dünyanın barış içerisinde yaşadığını görüyorsunuz ve ertesi sabah uyandığınızda tüm gerçekliğin bu duruma göre yeniden şekillendiğini, tüm insanların hafızasında bu yeni duruma göre anıların yer edindiğini görüyorsunuz. Herkesin bir önceki güne ait anıları silinmiş, yerine gördüğünüz rüyanızdaki kurguya ait yenileri ikame edilmiş, beyninde eski ve yeni iki gerçekliğin de izlerini taşıyan tek kişi sizsiniz. Nasıl bir ruh haliniz olurdu?

Kitabımızın baş kahramanı tam olarak bu özelliğe sahip. George Orr. Gördüğü rüyalar, var olan gerçekliği değiştirip tüm insanlığın yaşamını ve anılarını değiştirirken, kendi hafızası hem yeni oluşan gerçekliğin hem de değişimin öncesinin anıları ile yüklenen ve deyim yerindeyse ağırlaşan, bu durumun yüküne daha fazla dayanamadığı için yardım arayan birisi. Yardım arayışlarının neticesinde bir doktor ( Dr. William Haber) ile tanışır ve olaylar da bundan sonra gelişir. Var olan durumun gerçeküstülüğü sebebiyle belki de kimseyi inandıramadığı bu duruma, ilk seansta Haber’i de inandıramadığını düşünür ancak durum farklıdır. Haber, bu durumun kendisine açtığı kapıların farkında varır. Görülen rüyaları kontrol altına alabilirse ve istediği rüyaların Orr tarafından görülmesini sağlayabilirse belki de yepyeni bir Dünya yaratabilecektir. Orr ise bu sorumluluğun altında ezilmekte ve durumdan kurtulmak istemektedir. Hikayenin devamında, bahsettiğim yeni gerçeklik oluşturma işlemini Dr. Haber’in çalışmaları ve kendisinin geliştirdiği bir başlık olan artırıcı (kafa üzerine yerleştirilerek kullanılıyor) ile kontrollü hale getirmelerinin bir hikayesini ve bu aşamalarda karakterlerimizin arasında geçen diyaloglardan yaşadıkları ahlaki ikilemleri ve tartışmalarını okuyoruz. Bu diyaloglardan birinde Orr’un ağzından dökülenlerden kendisinin neler hissettiğini anlayabiliyoruz:

Çünkü bir şeyleri değiştirmek istemiyorum ben!” dedi Orr apaçık ortada olanı dile getirircesine. “Ben kim oluyorum ki işlerin gidişatına burnumu sokayım? Üstüne üstlük bir şeyleri değiştiren bilinçaltım, herhangi bir zekânın denetiminden yoksun olarak yapıyor bunu. Kendi kendime hipnoz yapmayı denedim ama bir işe yaramadı. Rüyalar tutarsızdır, bencilcedir, akıldışıdır - daha demin siz de söylediniz, ahlaksızdır. Toplumsallaşmamış tarafımızın ürünüdür onlar, en azından kısmen, aksini iddia edebilir misiniz? …

Kitapta anlatılan rüya görme mekanizmasını biraz daha açıklamaya çalışayım. Haber’in uyguladığı yöntem Orr’u hipnoz ile transa sokup, rüyasında ne göreceğini sesli bir şekilde telkin etmesi üzerine dayalı. Tüm detayları ile beraber rüyada ne görmesini istediğini telkin ederken kendi icadı olan artırıcı ile Orr’u doğrudan rüya görülen uyku evresine sokuyor. Bu rüya görme mekanizmasını anlatırken olası açıkları da mantık çerçevesinde kapatmaya çalışıyor Le Guin. Örneğin doğada var olmayan bir varlığı gerçekliğe getirmek mümkün mü? Bunu kitaptan bir alıntıyla açıklayalım.

Bakın, bu olay şöyle işliyor: Diyelim ki ben hipnoz altındayken bana rüyamda, odada pembe bir köpek olduğunu görmemi söyledi, bunu yapardım. Ne var ki doğada pembe köpek diye bir şey yokken, böyle bir şey gerçekliğin bir parçası değilken o köpek odada olamazdı. Bu durumda ya odada pembeye boyanmış beyaz bir kaniş ve o kanişin orada olması için akla yatkın bir neden bulunurdu, ya da doktor illa hakiki bir pembe köpek görmem için ısrar ederse, rüyam doğanın düzenini, bu düzene pembe köpekler de dahil olacak şekilde değiştirmek zorunda kalırdı. Hem de her yerde. Ta buzul çağından veya köpekler ilk ne zaman ortaya çıktılarsa o zamandan itibaren. Yani köpekler öteden beri siyah, kahverengi, sarı, beyaz ve pembe renkli olurlardı. Ve pembe olanlardan biri koridordan odaya dalardı ya da doktorun çoban köpeği veya sekreterinin Pekin köpeği filan olurdu. Ortada mucizevi bir durum da olmazdı. Bu gayet doğal olurdu. Her rüya izlerini geriye dönük olarak tamamen ortadan kaldırıyor çünkü. Hipnozdan uyandığımda odada normal, lalettayin bir pembe köpek olurdu ve köpeğin orada olmasının da son derece sağlam bir nedeni bulunurdu. Ve hiç kimse de bu olan bitende bir başkalık ya da tuhaflık görmezdi - tabii ben ve doktor hariç. Ben her iki gerçekliğin anılarını birden taşıyorum zihnimde. Dr. Haber da öyle. Çünkü değişimin gerçekleşme anında orada ve rüyanın ne hakkında olduğunu da biliyor. Gerçi kendisi değişimden öncesini hatırladığını kabul etmeye yanaşmıyor ama, ben hatırladığını biliyorum. Bizden başka herkesin nezdinde pembe köpekler öteden beri vardı zaten. Doktorla benim açımdansa hem vardı hem de yoktu.” pg. 55

Kitabın ana planında rüya yer alırken, olayın geçtiği zamanda Dünya’nın ortamını da farklı açılardan tasvir ediyor yazar. Yanı başımızdaki Orta Doğu’nun hala bir savaş ortamında olduğunu görüyoruz mesela. İran, Arabistan ve Mısır’da bir savaş devam etmekte. Afrika’da ise soykırımlar yapılıyor. İnsanların kontrolsüz tüketimleri ile doğaya zarar verdikleri, hava kirliliğinin önünün alınamadığına da şahit oluyoruz. Sera etkisinin git gide daha ciddi bir tehdit olduğu ve artık ilk önce hangi şehrin en büyük yıkımı yaşayacağının merak edildiği bir ortam. Özellikle nüfus patlamasının yarattığı sıkıntılar, yetersiz beslenme ve giderek yayılan çevre kirliliğinin bir norm haline geldiğini anlatıyor yazar.

Kitap ilki 1980 ikincisi ise 2002 yılında olmak üzere iki kere beyaz perdeye aktarılmış. Yorumlar ilk filmin daha başarılı bir uyarlama olduğuna işaret ediyor.

Böyle bir durumda ben ne yapardım acaba diye düşünmeden edemiyor insan. Dr. Haber’in yerinde olmak ve sınırları çok da belli olmayan, insana mutlak gücün kapılarını açan özel bir yeteneği kullanmak. Mutlak bir gücün kullanımı sırasında kişinin içerisinde bulunduğu ruh halini kestirmek zor. Yine kitapta geçen bir ifadede Dr. Haber Orr’a, cemaatin iyiliği için kontrollü şiddete başvurmanın gerekli olduğunu, iyi ve üstün bir toplumun böyle var olabileceğini ve bunu durumu kabullenmesi gerektiğinden bahsediyor. Bu satırları okuyunca bu duruma çok da yabancı olmadığımızı görüyoruz aslında. Bizim yerimize düşünen ve iyinin ne olduğuna karar veren biri, birileri ya da topyekun bir sistemin ta kendisi olabiliyor çoğu zaman.

Kitaptan son iki alıntı ile Dr. Haber’in düşünce yapısı hakkında bir fikir vermeye çalışalım.

Spoiler 1 ``` "Birlikte çalıştığımız şu birkaç hafta içinde başardığımız şeyleri sana kısaca özetleyeyim. Nüfus patlamasını bertaraf ettik; şehirlerdeki yaşam kalitesini ve gezegenin ekolojik dengesini düzeltip eski haline getirdik. Ölümcül hastalıkların başında gelen kanseri bertaraf ettik." Teker teker sayarken güçlü, gri parmaklarını da sırayla açmaya başladı. "Ten rengi sorununu, ırklararası nefreti bertaraf ettik. Türümüzün bozulması ve var olan zararlı genlerin gelecek kuşaklara aktarılması tehlikesini bertaraf ettik. Yoksulluğu, ekonomik eşitsizliği, sınıf savaşını dünyanın dört bir yanında bertaraf ettik - ya da bertaraf ettik demeyelim de etme yolundayız diyelim. Daha başka? Akıl hastalıkları, gerçekliğe uyum sağlama sorunları: Bunlar biraz zaman alacak belki, ama bunu başarma yolunda çoktan adım attık bile. İFAGE yönetiminde, insanın bedensel ve ruhsal ıstıraplarının azaltılması ve bireylerin kendilerini sağlam bir biçimde ifade etme olanaklarının sürekli artırılması hep devam eden süreçler ve bu süreçlerde sürekli ilerleme kaydediliyor. İlerleme, George! İnsanlığın altı yüz bin yılda kaydedemediği ilerlemeyi biz altı haftada kaydettik!" ```
Spoiler 2 ``` "Yarattığımız bu dünya çetin, duygusallığa yer olmayan bir dünya George. Gerçekçi bir dünya. Ama demin de dediğim gibi, hayat güvenli olamaz. Bu toplum çetin bir toplum ve her geçen yıl daha da çetinleşiyor: Gelecek, bu katı tutumu haklı çıkaracaktır. Sağlığa ihtiyacımız var. Türümüzün gerilemesine yol açan şifasızlara, geni-bozuklara yer yok bu dünyada, bu kadar basit; boş yere çekilen beyhude acılara ayıracak zamanımız yok." ```

Kitabın konu edindiği rüya görme, kontrollü rüya görme hakkında bilimsel içerik okumak isteyenler için iki adet yazıyı da buraya eklemek istiyorum.

Kontrollü Rüya (Lucid Dreaming) Bilimi: Nedir, Ne Değildir? – Evrim Ağacı Normal uykudaki deneği kısa sürede REM uykusuna sokmak üzerine yapılan bir çalışmaya da buradan ulaşabilirsiniz.

Ursula Le Guin’i biraz daha iyi tanımak için belki de aşağıdaki konuşmasını dinlemek gerekiyor. Yazıyı da yine kendisi ile bitirelim.

YouTube - Ursula Le Guin / ABD Ulusal Kitap Ödülleri / 19 Kasım 2014